Sürdürülebilirlik artık herkesin dilinde ama herkesin sürdürülebilirlikten aynı şeyi anlamadığı konusunda birleşilebilir. Konunun komplex olması bir yana, sürekli yeni bir kavramın ortaya atılması, işi daha da karmaşıklaştırıyor. Sürdürülebilirlik, kurumsal sosyal sorumluluk, kurumsal vatandaşlık, sürdürülebilir kalkınma, sosyal etki yatırımı, bilinçli kapitalizm vb. kavramlar konuya dair kullanılan kavramlardan sadece birkaçı.
Kavramlar çoğaldıkça, bunların birbirinden çok farklı şeyler olduğu düşüncesi de ortaya çıkabiliyor. Oysa, kurumsal sosyal sorumluluk ile sürdürülebilirlik aynı şeyleri ifade ediyor desem, çoğunuz olur mu öyle şey dersiniz. Bunun bir nedeni sürdürülebilirliğin çevre konusuyla alakalı olduğunu düşünmeniz, kurumsal sosyal sorumluluğu da “toplumsal projeler” zannetmenizdendir. Oysa sürdürülebilirlik de çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim ile ilgilidir. Bunca kavram içerisinde herhangi bir konsensus olmadığından, akademisyenler kendi tanımını yapıp araştırmasını sürdürüyor.
Ancak pratik hayatta dezenformasyon ve yanlış uygulamalar çoğaldıkça, algılarda farklılaşmalar da haliyle yükseliyor.
Mesela geçenlerde bir derneğin sayfasında dernek başkanı tarafından yazılmış bir metine denk geldim. Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS)’nin ne olduğunu şöyle yazmış: Ona göre mesela, KSS itibar yönetimine odaklanırmış, limitli bir süresi ve bütçesi varmış, kurumun iş ve iletişim hedefleri öncelikli ve toplumsal konular arka plandaymış, projeler sadece uzman ekiplerce yönetilirmiş ve bilime dayalı değil içgüdülere dayalı yapılırmış.
Hiç bir dayanağı olmayan bu görüşlerin tam anlamıyla dezenformasyon olduğunu söyleyebiliriz.
Dernek başkanları böyle kafalarına göre KSS hakkında uyduruk açıklamalar yapabiliyor ve dergiler de bu talihsiz metinleri yayınlayabiliyor maalesef. Dezenformasyon ve kafa karışıklığı da haliyle kaçınılmaz oluyor. Gelin konuyu biraz daha akademik/bilimsel açıdan irdeleyelim.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Konusunu Doğru Anlamak
Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanında yapılan ilk tanımlamayı Howard R. Bowen, 1953 yılında yaptı. Bu tanımlama şöyleydi:
“Kurumsal sosyal sorumluluk; işletmelerin hem kendi amaçlarına hem de toplumsal değerler ve beklentilerine uygun politikalar belirleme ve uygulama, karar verme ve faaliyetleri yerine getirme ile toplumun yaşamını iyileştirmeye ilişkin yükümlülüklerin bütünüdür.”
Yani, kurumsal sosyal sorumluluk kısa vadeli yaklaşımla birtakım hedef kitlelere hoş görünme aracı değildir. Aksine, faaliyetlerin uzun dönemli olabilmesi ve meşruiyet kazanması için bir zorunluluktur.
Eğer bir takım şirket yöneticileri ne konuya ne de işine hakim olmadığı için KSS’yi itibar tazeleme aracı olarak kullandıysa, bu öncelikle o yöneticilerin görev için uygun olmadığının işaretidir.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanında en fazla çalışan akademisyenlerden biri Archie Carroll’dur. Carroll’ın (1991) geliştirdiği kurumsal sosyal sorumluluk piramidi en çok kabul gören modeldir.
Carroll kurumsal sosyal sorumluluğu 4 boyutta değerlendirir. Kurumsal sosyal sorumluluk, işletmelerin birer kurum olarak toplum dahil tüm paydaşlarına karşı ekonomik, yasal, etik ve gönüllü sorumluluklarıdır.
Yani, Carroll, ekonomik sorumluluğunu yerine getiremeyen kurumların sürdürülebilir olmasının beklenemez olduğunun altını çizer. Bu kar amacı güden veya gütmeyen tüm kurumlar için geçerlidir. Ayakta kalabilmek temeldir. Ayrıca, işletmeler hem ekonomik hem de sosyal varlık olmalarının sonucu olarak yükümlü oldukları sorumlulukları, bu dört boyutta bir bütün olarak ele almalıdırlar. Yani, kurumsal sosyal sorumluluk limitli bir süre veya bütçe ile tanımlanamaz. Devamlılık esastır.
Kurumsal sosyal sorumluluk, iş dünyası ve toplumun iki ayrı varlık değil birbiriyle ilişkili olduğuna dayanır. Kurumsal sosyal sorumluluğu benimseyen işletmeler, şeffaf, sorumlu ve hesap verebilir bir işletme olarak tüm paydaşlara olan sorumluluklarını yerine getirmeyi taahüt eder. Her tür kurumun bir hedefi ve hedef kitlesi bulunur. Tüm kurumların hedefleriyle uyumlu hareket etmesi esastır. Sadece kar amacı güden şirketlerin yaptıkları çalışmaların hedefleriyle uyumlu hareket ettiğini savunmak, yönetim fonksiyonunun ne anlama geldiği hakkında yetersiz bilgi sahibi olmak olarak değerlendirilebilir.
Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının performansını ele alan ilk akademisyen Prakash Sethi (1975) olmuştur. Günümüzde kurumsal sosyal sorumluluğun ölçümünde kullanılan çok çeşitli metotlar vardır. Ölçümleme konusu oldukça kapsamlı olmakla beraber, tek bir ölçüm metotundan bahsedemeyiz. Ancak, son yıllarda bu metotların yanısıra, hem finansal hem de sosyal boyutları ele alan entegre raporlama endeksi günümüzde tercih edilen en güncel raporlamayı ifade etmektedir.
Bu açılardan baktığımızda, kurumsal sosyal sorumluluk salt içgüdülerle hareketten uzak, bilimsel verilere ve somut hedeflere dayalıdır.
KSS, projeler üretmek değildir. KSS proje demek değildir. Projeler, KSS’nin bir parçasıdır. KSS’nin topluma yönelik projeler yapmak olduğunu zanneden yönetimler, bu çalışmaları yönetim kültürünün bir parçası olarak göremez. Oysa KSS en temelinde bir felsefeye dayanır ve yönetim anlayışının temelini oluşturan omurgadır. KSS’yi projelerden ibaret görmek, KSS’nin amacını anlamamak demektir.
KSS bir proje yapmaktan daha fazlası olduğundan, sadece uzman ekipler tarafından yapıldığını iddia etmek imkansızdır. KSS felsefesini yaygınlaştıran ve uygulayan ilk ekipler yönetim ve çalışanlardır. Bu çalışmalar, tüm paydaşlarla elele hareketle, süreçlerde iyileşme, sosyal inovasyon ve yaşam kalitesinde artış gibi sonuçlara etki eder.
KSS çalışmalarının başarısız olmasının bir çok nedeni olabilir ama günümüzde en temel nedeni bu alanda stratejik planlamanın ve proje yönetiminin nasıl yapılması gerektiğini bilmeyen yönetimler olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.
IPPA Communications, iletişim stratejisi geliştirme, modelleme, proje planlama ve eğitim danışmanlık şirketidir.