Bazen hayat üst üste zorluklar sunar. Bazen de sorunsuz hayatlarımız içerisinden kendimize dert arar, elimizle sorun yaratırız. Doğal afetler, ekonomik krizler, pandemiler bir anda bizim ve ailemizin hayatına beklenmedik sorumluluklar yükler. Kimisi hiçbir felaketi zorluk olarak görmeyi seçmez ve her şeye rağmen bir şekilde olayların üstesinden gelir. Kimisi her felaketi trajediye dönüştürür ve bir şekilde olanların üstesinden gelebilir. Aradaki bu yorum ya da bakış açısı farkı, elbette iyi oluşumuzu etkiliyor
Tüm zorluklara, engellere, hakikatin önemsizleştiği bu post truth dönemine ve çürümüş yaklaşımların egemenliğine rağmen umudunu yeşertebilen, hareket gücünü yeniden toparlayabilen insanların bir yorum farkı olsa gerek. Mesela, onlar zorluklar karşısında biraz inatçıdırlar. Motivasyonlarını koruyacak ya da yükseltecek yolları bulmayı becerirler. Becerirler diyorum, çünkü o yolların ne olduğunu her zaman bilmezler, ama farklı yollara dalıp çıkmaya cesaretlidirler. Hangi yolun işe yarayabileceğini belki bilmezler ama denemekten de çekinmezler.
Umut duygusu geliştirmek
Umut üzerine araştırmalar yapan öncü psikologlardanShaneLopez,insanlarınheyecan duydukları bir işin “peşinden koşturmaları” için onlara destek olmalısınız der. Fiziksel ve duygusal olarak bu “peşinden koşma” sürecinin kişide bıraktığı fiziksel ve duygusal izlerin önemli olduğundan bahseder.
Lopez’in bu yaklaşımı, kendisi gibi psikolog olan Carol Dweck’in “Gelişim Zihniyeti” teorisini doğrular niteliktedir. Gelişim zihniyetine sahip olan bireyler zorluklar ve hatalar karşısında başarısızlığa uğradıklarını değil, yeni şeyler öğrendiklerini düşünme eğiliminde oluyorlar. Zıttı durum olan “Sabit Zihniyet” ise öğrenmeye kapalı bir zihniyeti gösteriyor. Benzer şekilde Dweck, övgünün de kişinin zekâsı ya da yeteneğinden ziyade içinden geçtikleri süreçte gösterdikleri “azim ve çabaya” yönelik olmasının gelişim zihniyetini ve dolayısıyla performansı artırdığından bahseder. Övgünün azme olması, çözüme giden bir yol ararken, farklı pencereleri açabilmemizi de sağlıyor.
Lopez ve Dweck umut edebilmek için hedefe giden yolların çokluğunun öneminden bahsediyor aslında. Hayat nasıl bin bir türlü inişleri ile varsa, çıkışların da bin bir türlü olabileceğini hatırlatır umut hepimize.
Bin bir çıkış yolu nasıl bulunur?
Bazen fazla umutlu olmanın tehlikeli olduğunu düşünebilirsiniz. Yanlış umutlarla sarmalanmak, sürekli hataların arasında sıkışıp kalmak gibidir. Umut teorisini geliştiren psikolog Rick Snyder, “umut, geleceği daha iyiye doğru değiştirebileceğimize olan inancımızdır” der. Snyder burada öncelikle umutlu insanın “başarabileceğine olan inancının” olmasından bahseder. Bu inancı kazanabilmenin en basit ve temel yollarından biri de sürekli denemek, küçük başarılar elde ederek, sürekli kendimizi bir adım öteye götürebilmekle mümkündür. Yani Snyder’a göre umut kör bir iyimserlik asla değildir. Bu nedenle, umut efor ve azme ihtiyaç duyar. Neden mi? Bir örnek düşünelim:
Umut dolu arkadaşların olması
Hayatınızın en dip yapmış döneminde olduğunuzu farz edin. Genelde hayat, başarısız olanlara ve düşmüş olanlara karşı acımasızdır. Düştüğünüzde yanınızda olmak isteyecek insan sayısı da azalacaktır. Yani kaynakların ve insanların azaldığı durumlarda nasıl olacak da küçük başarılar elde edeceksiniz? Ya da yeni mezun iş arayanları düşünün. İş dünyasının tecrübe aradığı bir ortamda yeni mezun olarak nasıl iş bulacaksınız?
Lopez’e göre bir amacı olan ya da bir hedefe koşturanların yanlarına alması gereken en önemli ilaç, etraflarında tanıdıkları “en umutlu” kişi ile zaman geçirmektir. Birine yardım etmek istiyorsanız, hayatlarındaki en umutlu insanlarla zaman geçirmelerine yardımcı olun. Kendinize yardım etmek istiyorsanız, etrafınızda mutlaka umutlu birkaç kişi bulundurun.
Umutlu insanların yaydıkları motivasyon bulaşıcıdır. Sizi fikirleriyle, düşünceleriyle, enerjileriyle, yapabileceğinize olan inancınızı kuvvetlendirici tavırlarıyla harekete geçirirler. Hatalı düşünce sistemleriniz karşısında size yolunuzu yeniden çizmeniz için ışık tutarlar. Hedeflerinizin gerçekçi olmadığı durumlarda yeniden değerlendirme yapmanızı sağlarlar. Kısacası onlar, boş hayallerin, polyannacı tutumların, toksik olumluluk yaratan ortamların insanları değildir. Lopez en umutlu insanların en gerçekçi insanlar olduğunu savunur. Yazar M.P. Neary’nin de dediği gibi “gerçekçi düşünme, gerçek umudun bulunduğu yerdir; gerçekçilik ve özlemler arasında doğru dengeyi kurmamıza yardımcı olur.”
Krizler ve Umut
Bu yıl ülkemizde yaşanan depremde ailesini kaybetmiş biriyle tanıştım. Tüm bu acılar içerisinde yüzlerce ekibi yönetmek zorunda olan, sahada gece gündüz çalışan ve sadece ekibine değil tüm Türkiye’ye çözümün olduğunu, kimsenin umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini hissettirebilmek için çalışmış biriydi.
Kendi acısını yaşayıp, yasını tutamadan eyleme geçmeyi seçmiş biriydi. İçindeki acıyı başkalarına umut vererek dindirmekte bulmuş, ekibine ve ülkeye umudu aşılamayı önceliklendirmiş biriydi. Umut verebilmek için insanın hedefleri olması, hedeflerine ulaşabilmesi için de stratejik ve planlı çalışabilmesi gerektiğine inanıyor. Stratejik olmasa, daha çok insanı hayata bağlayamayacak.
Planlı olmasa, hasarlı bölgelere destek sağlayamayacak. Ne kadar doğru. Snyder’ın umut teorisinin ilk adımı da gerçekçi hedeflerle başlar ve o hedeflere ulaşmak için yapılması gereken planlı çalışmalarla devam eder. Umut teorisinin son ayağı ise tüm zorlu şartlar karşısında hareket cesareti ve motivasyon gücüdür.
Kemal Sayar, umut çaresizliğin panzehridir der. Yeni tanıştığım bu kişi de karanlığın içinde küçük bir ışık yakmanın yaratacağı aydınlıkta sadece kendisi anlam bulmuyor aynı zamanda ekiplerinin de çaresizliğe düşmesini engelleyen bir irade gösteriyor. Umutlu insan, hayat kurtarabilen, imkânsız gözükeni mümkün kılan insandır dedirtircesine…
İnovasyon ve Umut
Yaşanan belirsizliklerin iş hayatımıza yayılmış olduğu böylesi bir dönemde, umutlu insan sayısı yüksek olan organizasyonlar kurmak, yenilikçi ve inovatif yaklaşımların da itici gücü olacaktır.
Umutlu insanların daha fazla olduğu organizasyonlar, Gallup’un araştırmasına göre, daha az umutlu insanlara nazaran daha verimli olduklarından, haftada bir gün daha fazla üretkenlik gösteriyor. Suzanne Petersen ve Fred Luthans’ın araştırmaları da umut düzeyi yüksek liderlerin umut düzeyi düşük liderlere kıyasla daha kârlı iş birimlerine sahip olduğu ve astları arasında daha iyi memnuniyet ve işte kalma oranlarına sahip olduğunu ortaya koyar. Peterson ve Luthans benzer şekilde, organizasyonların genelde sorun çözme odaklı yaklaşımları yerine çözüm yaratma odaklı yaklaşımları tercih etmesinin de çalışanları umutlandırma yönünde teşvik edeceğinin altını çizer.
Umutlu liderler, organizasyonlarında gerçek dönüşümü sağlayabiliyorlar. Bunun nedenlerinden biri de organizasyonu sadece ölçülebilir hedefler peşinde değil, insanları heyecanlandıran hayallerinin -yani umutlu oldukları işlerin- peşinden de koşturabilmeleridir.
İnsan umutlu olup olmadığını her an düşünmez elbet. Umut bir yerde korkuların da varlığını beraberinde taşır, böylece insan yapılması gereken her ne ise, onu yapmak üzere hareket alır. Ancak bu her daim umudun yüksek yaşanması gerektiği anlamına gelmiyor. Gerçekçi umut, bir projeyi bırakmanız ve yeni başlangıçlara yelken açmanız gerektiğinde size sinyaller verir. Bu sinyallerle birlikte birçok duyguyu hissedebilirsiniz. Örneğin üzüntü, biraz kızgınlık, mutsuzluk. İşte o noktalarda tüm bu negatif duygulanmalardan sizi bir umut yukarıya çıkartır.
Aldığınız olumsuz sinyaller sizi farklı bir “yol arayışına” sokar. Yani, umudun bittiği yerde yeni bir umut arayışına girmenizi tetikler. Karamsarlığa daldığınızda, “Acaba, başka yöne yolculuk nasıl olur?” diye sormanızı sağlar. Bu durum da bize tüm duyguları doğru dozda hissetmenin ne derece faydalı olabileceğini anımsatır. Öfke, umuda kanalize olduğunda bizi harekete geçirir. Üzüntü, dönüp nedenleri değerlendirmemize; umut, yeni bir çözümün yeniden iyi hissetmemize neden olabileceğini anımsatır. Bu bağlamda, hedeflenen bir işin olmaması, umutsuzluğa kapılmamıza neden olmaz. O projenin ömrünün durum ve şartlar altında rafa kaldırılması gerektiği, gereksiz bir başarı savaşına girmemek gerektiğini gösterir. Umutlu insan, aynı projeyi yeniden hayata ne zaman sokması gerektiğini bildiği gibi, yepyeni bir projeyle nasıl ve ne zaman hareket etmesi gerektiğini de bulacaktır. Mevlana’nın da dediği gibi “ümitsizlikten sonra nice ümitler, karanlıktan sonra nice güneşler vardır.”
Umut, hayatı ustaca yaşayabilmenin sırlarından biridir. İnsanı harekete geçirir, pasif bir istem ya da arzu etme halinden farklıdır bu açıdan. Umutlu insan amaçlarına ulaşmak için azim gösterir, çabalar, planlar yapar, hedefe ulaşmak için motivasyonunu diri tutmaya bakar. Onlar bilirler ki ümitli olmadan başarılı olmak kolay değildir.
Geleceği daha iyiye doğru değiştirebileceğimize olan inancımız kuvvetlendikçe hem kendi hayatımızı hem de etrafımızdaki insanların hayatını olumlu yönde etkilemek için bir imkânımız var demektir.